Ana içeriğe atla

Panik bozuklukların evrimsel girdileri-çıktıları

 Evet, bugün konu bloğun amacı dışında bir yazı yazacağım. Bilimsel dayanaklı mantık yürütmelerimi yaşanmışlıklarımla harmanlayacağım bir yazı olacak. 

Öncelikle bilmeyenler için, sağlık anksiyetesine bağlı olur olmadık yerlerde yoğun panik ataklar geçirmekte olan bir psikoloğum. Şu an daha kontrollüyüm ancak kendimi kontrol edemediğim zamanlar oluyor ki aklıma şu soruları getimeye başladı artık: "Neden oluyor, neler yaşıyorum da oluyor veya neler tetikliyor?", evrimsel bakış açısında "Panik atağın veya anksiyete bozukluğunun neden insanlıkla beraber geldi?", "Evrim neden zihinsel rahatsızlıkları süreç içerisinde elemedi?" ve daha niceleri. Bu yazıda öncelikle panik atağın ne tür süreçlerden geçtiğini ve ardından neden şu zamana kadar kalıtımsal strese yatkınlık modeliyle beraber geldiğini tartışacağız. 

İnsanlar panik atak epizodlarında kalp krizi, inme veya daha başka hayatı tehdit eden hastalıklara benzer semptomlar gösterebilir. Bu semptomlar genelde 15 dakika içerisinde yatışmaktadır ve vücuda uzun süreli herhangi bir zarar vermez. Ancak başka bir atağın beklentisi kişinin günlük hayatını büyük ölçüde etkileyebilir. Her insan hayatında bir kere de olsa yüz kere de olsa panik atak geçirir.

Panik atak beynin belirli bölümlerinin bedensel duyumlara yoğun olarak veridiği tepkilerdir. Geçmişte yaşanan olayların veya yoğun amigdala aktivitesine sahip bireylerin savunma mekanizmasını harekete geçirmesiyle başlar. Otonom sinir sisteminin 2 ana elemanından biri olan sempatik sinir sisteminin adrenalin salgılaması amigdala aktivitesinin bir sonucudur. Salgılanan adrenalin kaslara ve organlara daha fazla oksijen ve kan göndermek için akciğer ve kalbin çalışma hızlarını arttırır. Bu durum beyne oksijen gönderimini de arttırarak beyni daha çok alarm durumuna sokar. Kalp ve solunum hızı arttıkça ellerde, ayaklarda, karın boşluğunda uyuşma, tansiyonda yükselme belirtileri gösterir. Genellikle 10 dakika içerisinde en üst seviyede panik durumu oluştuktan sonra prefrontal korteks durumu ele alarak parasempatik sistemi aktive eder ve asetilkolin hormonu salgılaması başlatır ve kalp atış hızını bu şekilde düşürür.

Panik atağa tam olarak neyin sebep olduğu hala bilinmiyor ancak geçmiş yaşantımızdaki kötü/travmatik olaylara benzer ipuçlarının bu durumu ortaya çıkardığı düşünülmektedir. Bu olaylar zinciri genelde anksiyete (Travma sonrası stres bozukluğu, sosyal anksiyete, obsesif-kompulsif bozukluk...) gibi bozukluklardan ortaya çıkabildiği gibi psikotik bozukluklar dolayısıyla da çıkabiliyor. 

Peki neden anksiyete ve panik bozukluğu olanlar evrim sırasında yok olmadı? Muhtemelen aklımıza gelecek ilk düşünce olumsuz pekiştirmeler olacaktır. Örümcek ve yılanlardan istemesek de korkarız çünkü bu kalıtıma işlemiş bir olumsuz pekiştireçtir, belli ki atalarımız bu hayvanlarla iyi vakit geçirmemişler ki bu hayvanlardan kaçınma davranışı genetiğimize kadar işlemiş. Yani anksiyete ve panik atak bir canlının hayatta kalmasına yol açar. 

İkinci olarak anksiyete ve panik atak sosyal öğrenmenin de bir sonucudur. Eğer canlı kendi topluluğunda yaşıyorsa, o topluma özgül ölüm sebeplerinin farkına varıyor. Sonraki nesil önceki nesilin ölüm şekillerinden dolayı özgül yiyeceklere veya yaşam biçimlerine karşı anksiyete geliştirip önceki neslin ölüm nedeni olan kalıtımsal hastalıkların kendilerinde gelişmesine engel olabilir. Böylelikle var olan nesil ve gelecek nesiller özgül korkular geliştirerek ve yavrularını da bu korku üzerine eğiterek normal yaşamlarına devam edebilirler. 

Stres kaynağı olan yaşantılar da bir pekiştireç olarak bireyin kendi çapında yaşam kalımını etkileyecektir. Örneğin kişi karanlıktan korkuyorsa yüksek ihtimalle karanlık hakkında kişinin geçmişten getirdiği yüklemeler korku tepkisini daha çok pekiştirme yönünde olacaktır. Karanlıktan korkma sebebi de karanlık ile geçmiş deneyimler üzerinden şekillenmiştir. Bu herhangi bir korku filminden yahut karanlıkta yaşanmış dehşet verici bir olay sonucu olmuş olabilir. 

Uzun lafın kısası, anksiyete evrimin olmazsa olmazıdır; canlılar ancak bu şekilde tehditlere karşı yaşam-kalım şanslarını yükseltebilirler. Anksiyetenin sosyal sebeplerden kaynaklanması, bir orangutanın doğada yemek yeme üzerine olan anksiyeteden farklı kılmaz. Önemli olan stres verici durumun vücudu uyarmasıdır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Medulla Oblongata'nın iç anatomisi

Bu kadar yazı okuduktan sonra hala iç yapısına geçemedik mi diye soruyor olabilirsiniz; medullanın genel olarak dış yapısını ve az da olsa bölümlerin görevlerini inceledik. Sıra hangi nükleusun (merkezi sinir sistemindeki nöron kümeleri) ve sinir yolunun (akson demetleri, nükleileri farklı yerlerden tutup birbirlerine bağlayan sinir ulaşım sistemleridir) ne işe yaradığını derinlemesine incelemeye geldi. Bunların hepsinin üstlerinde görsel desteklerle göstermeye çalışacağım, keyifli okumalar.  Medulla oblongata'nın ventralden dorsala 3 farklı bölümden oluştuğunu daha önceden söylemiştik: temel, tegmentum, tectum. Temel dediğimiz yer spinal kordun superioru, yani tam da aşağıdan yukarıya doğru düşünürsek beynimizin başlangıcı diyebiliriz. Tegmentum, 9. ve 12. kraniyal sinirlerinde olduğu olivary nükleinin içerisinde konumlanır. Tectum ise 4. ventrikülün bir parçası olarak olivary nükleinin posteriorunda kalıyor. Case courtesy of Assoc Prof Craig Hacking, Radiopaedia.org. From the cas

Merhaba beyin kullanıcıları!

Merhaba,  Öncelikle söylenmesi gereken, bu blogun neden kurulduğu olacak ve sanırım kısa sürecek, sonuçta roket bilimi ile ilgili bilgiler yazmaya gelmedim. Beyin, sinir sistemi ve yapısı hakkında konuşmak için buradayız sanırım. Konuşmak yanlış bir terim olabilir, çünkü işteş bir şey yapmayacağız ama konuşmanın işteş olmayanı da yok. O yüzden açıklayıcı bazen de tartışmacı bilgi aktarımı yapacağım bir yer olacak bu alan. Bazen tümevarımcı, bazen gelimci, bazen ingilizce, çoğunlukla türkçe, bazen sokratik, bazense tamamen dogmatik bilgilerle bir yolculuğa çıkacağız gibi duruyor. Gibi duruyor mu acaba? LAFI UZATMADAN SÖYLEYEYİM, bu blogda beynin yapılarını primitif alanlardan tutup en gelişmiş bölümlerine kadar inceleyeceğiz. Bu sırada Evrim Ağacı 'nda güzel bir sinirbilim serisi var. Ancak bu seriden farklı olarak beynin yapısını, bölümlerin neden o şekilde göründüklerini ayrıntısıyla incelemeyi planlıyorum. Bu tabii ki de saatler alacak bir konu ve uzun soluklu bir blog serisi ol

Beyin Anevrizması; Ne, Neden, Nasıl?

     Bu yazıyı geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz Grant Imahara, benzer bir şekilde hayatını kaybeden canım kardeşim, dostum Emre ve kalp anevrizması olan canım babam için yazıyorum. Daha fazla farkındalık sizinle beraber olsun, kendinize çok dikkat edin sevgili okurlarım.       Anevrizma vücudun herhangi bir yerinde olabilir ancak beyin ve kalp gibi hayati bölgelerde meydana gelenlerin hayati sonuçlar doğurması olasıdır. Yaşlanmanın ve bazı komplikasyonların doğal bir sonucudur bu. Etrafımızdaki insanlar ve kendimizde böyle bir durumun öldürücülüğünü azaltmak, bu kondisyonun farkındalığının yaratılmasının önemini vurgular, çünkü sağlıklı bir diyet, sigara ve alkolden uzak durmak, bol su tüketimi ve hareket genetik olmayan beyin anevrizmalarının önüne geçmede çok önemlidir. Daha fazla uzatmadan:      Beyin anevrizması (damar genişlemesi) hipertansiyon, sigara ve alkol kullanımı, guatr veya genetik dolaşım ve damar hastalıklarından oluşabilen; aynı bir üzümün salkımda durması gibi gözüke